Psikanaliz: Hızın Çağında Yavaşlığın Direnişi
- Hülya Filipov
- 13 Ağu
- 2 dakikada okunur
Ruh sağlığı üzerine konuşmak artık gündelik hayatın sıradan bir parçası gibi görünüyor. Sosyal medyada “terapiye gitmek” bir gelişmişlik göstergesi, psikanaliz ise kusursuz bir iyileşme vaadi olarak pazarlanıyor. Sanki birkaç seansla insan geçmişinden, yaralarından ve çelişkilerinden arınacakmış gibi… Oysa psikanaliz, böylesi bir vaatle yola çıkmaz. Çünkü onun amacı, acıyı tümüyle ortadan kaldırmak değil; kişinin kendi acısının içine bakabilmesini, o acıyla ilişkisini dönüştürebilmesini mümkün kılmaktır.
Analitik süreç, çoğu zaman hayal kırıklığıyla başlar: Beklenen “hızlı çözümler” gelmez. Bunun nedeni psikanalizin “yavaş” olması değil, onun ele aldığı meselelerin yıllar içinde örülmüş olmasıdır. Bir yas süreci, bir ilişki tekrarı, bir korku ya da utanç… Bunlar, çocukluktan itibaren inşa edilmiş katmanlardır. O katmanları açmak, hem sabır hem de cesaret ister. Modern çağın hız kültürü, bu yavaşlığı bir kusur gibi görse de, psikanalizin değeri tam da burada yatar: Hızın yarattığı yüzeyselliği reddetmek.
Psikanaliz, yalnızca bir divanda geçen sessiz saatlerden ibaret değildir. Aynı zamanda, yaşadığımız kültürü sorgulamanın ve onun ürettiği hastalık biçimlerini görünür kılmanın bir yoludur. Günümüzün üretkenlik takıntılı düzeni, bireyi yalnızca “yeniden işlevsel” hâle getirecek çözümler sunar. Hızla toparlan, işe dön, üretmeye devam et… Oysa bu “iyileştirme” biçimi, çoğu zaman iyileştirmekten çok uyum sağlamayı hedefler. Ve bu da bizi daha kırılgan, daha yorgun, daha yabancılaşmış hâle getirir.
Analitik süreç, kişinin kendi payına düşeni üstlenmesini gerektirir. “Bu acının benimle ne ilgisi var?” sorusu, narsisizme dokunur ve kolayca kaçılan bir sorudur. “Cehennem başkalarıdır” demek çok daha rahattır. Ama psikanaliz, o rahatlığı bozar: Kişi, kusurlarıyla, çelişkileriyle, kendi karanlık bölgeleriyle yüzleşir. Mükemmel olmak ya da “tamir edilmek” yerine, eksikliğiyle var olmayı öğrenir. Bu, yalnızca kişisel değil, aynı zamanda etik bir dönüşümdür: Savunulamayacak olanı savunmamak, hem kendine hem başkasına karşı daha dürüst olabilmeyi mümkün kılar.
Psikanaliz, hız çağında yavaşlığın direnişidir. Çabuk sonuç vaat etmez; onun açtığı yol, daha zor ama daha kalıcıdır. Belki de bu yüzden, bugün her zamankinden daha değerlidir: Çünkü bize yalnızca “nasıl iyi hissedeceğimizi” değil, “acıyla nasıl yaşayacağımızı” öğretir. Ve bazen en radikal değişim, tam da burada başlar.



Yorumlar