top of page

Nostaljinin Psikanalitik Yankısı

Eski bir şarkıyı duyduğumuzda kalbimiz hem hızlanır hem de bir anlığına durur: Çünkü müzik, hem kaybolanı hem de arzulananı aynı anda geri getirir.


Hepimizin hafızasında takılı kalmış bir şarkı vardır. Günün bir anında hiç beklenmedik bir şekilde zihnimizde çalma- ya başlayan, çoğu zaman da çocukluğumuzun ya da gençliğimizin fon müziği olmuş melodi- ler... Müzik yalnızca kulağımıza değil, bilinçdışımıza da işler. Freud’un dediği gibi, “bastırılan geri döner” – işte müzik de bu dönüşün en melodik hali olabilir. Nostaljik şarkılar bazen bize sadece geçmişi değil, aynı zamanda gizli kalmış duyguları da geri getirir.


MÜZIK VE BILINÇDIŞININ ORTAK DİLİ

Freud, müzikle mesafeli bir ilişki kurmuştu; ona göre müziğin ne söylediğini tam anlayamamak huzursuzluk vericiydi. Ama öğrencilerinden Theodor Reik, müziği bilinçdışının en saf dillerinden biri olarak görüyordu. Çünkü müzik, kelimelerden önce gelir; anne karnında duyduğumuz kalp atışları, nefes ritimleri, ninniler... Hepsi bilinçdışımızda yer etmiş ilk ses deneyimlerimizdir. İşte bu yüzden bir şarkının nakaratı bizi yalnızca eğlendirmez, aynı zamanda içimizde tanıdık ama unuttuğumuz duyguları da uyandırır.

Lacan’ın kuramı bu noktada aydınlatıcıdır: Ona göre arzu her zaman bir eksiklikten doğar. Müzikte de çözüm- lenmemiş bir akor, eksik bir nota ya da yarıda kesilen bir melodi bizde özlem duygusu uyandırır. Belki de müzik bu yüzden daima yarım kalmış, bizi peşinden sürükleyen bir hikâyedir.


FREUD VE POP MÜZİĞİN BULUŞMASI

Freud’un “tekrar zorlantısı” kavra- mı, pop müziğin en belirgin özelliği olan nakaratlarla birebir örtüşür. Nakaratlar sadece kulağımızda değil, bilinçdışımızda da döner durur. Çocuğa güven veren ninniler gibi, tekrarlayan ezgiler de bizde bir huzur, bir sığınak yaratır. 90’lar popunda bu tekrar hissi doruktadır. Tarkan’ın “Şımarık”ı, öpücük ses- leriyle bitmeyen bir arzu döngüsünü eğlenceli bir şekilde sahneye koyar. Sezen Aksu’nun “Hadi Bakalım”ı, tekrar eden nakaratıyla hem bir isyanı hem de özgürlüğün bastırılmış özlemi- ni dile getirir. Uluslararası popta da benzer örnekler vardır: Britney Spears’ın “... Baby One More Time”ı, adeta tekrar zorlantısının melodik hali gibidir; “bir kez daha” çağrısı, bitmeyen bir arzuya işaret eder.Bugün yeniden dinlediğimizde, 90’lar popu bize sadece o dönemin enerjisini değil, aynı zamanda bastırıl- mış duygularımızı da hatırlatır. Radyo başında sevdiğimiz şarkıyı yakalamak için beklerken hissettiğimiz heyecan, aslında Lacan’ın tarif ettiği arzunun ertelenmesidir: Hep biraz daha fazlası- nı istemek.Müzik bu yüzden hem geçmişe açılan bir kapı hem de bilinçdışımızın sesi olur. Nostaljik şarkılar bize, bir zamanlar olduğumuz kişiyi, yarım kalmış arzularımızı ve tekrar tekrar yaşamak istediğimiz anları fısıldar.


90’lar popunu dinlemek, yalnızca nostalji değildir; aynı zamanda kendi bilinçdışımızla yeniden buluşmaktır. O kasetleri, walkmanleri ya da radyo başında bekleyişleri hatırladığımızda, aslında şarkılar aracılığıyla kendi iç dünyamızın tekrar eden melodilerini duyuyoruz. Belki de bu yüzden, eski bir şarkıyı duyduğumuzda kalbimiz hem hızlanır hem de bir anlığına durur: çünkü müzik, hem kaybolanı hem de arzulananı aynı anda geri getirir.


**Bu yazı ilk olarak Yorumcu Dergisi’nde yayımlanmıştır.

 
 
 

Yorumlar


İLETİŞİM

Benimle hulya.filipov@gmail.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.

 


Yüz yüze & Online

Şişli/ İstanbul

  • Instagram
  • LinkedIn
  • Facebook
  • Twitter

© 2018 Hülya Filipov . Tüm Hakları Saklıdır.

bottom of page