top of page

Lol V. Stein’in “kendinden geçişi”: Lacancı bir okuma

Marguerite Duras’nın Le ravissement de Lol V. Stein adlı romanı, adından başlayarak psikanalitik okuma için bir davet gibidir. Fransızca ravissement kelimesi hem büyülenmeyi, kendinden geçişi hem de kaçırılmayı, bir başkasının elinden alınmayı ifade eder. Bu çift anlam, romanın merkezinde duran sahneyle birleşir: genç Lol, T. Beach’te düzenlenen baloda nişanlısı Michael Richardson’ın onu kalabalığın gözleri önünde terk edip daha yaşlı ve esrarengiz Anne-Marie Stretter ile gidişine tanık olur. Lol o anda bayılmaz, dramatik bir kriz yaşamaz; aksine, sahneden dışarı düşerek sahnenin merkezine bir boşluk bırakır. Bu boşluk, onun “kendinden geçişinin” tam da özüdür: özne olarak yerinden edilmiş, arzunun devresinde bir nesneye dönüşmüştür. Lacan’ın 1965’te Duras’ya yazdığı ünlü “Hommage” metninde vurguladığı gibi, Duras bir klinik vaka betimlemekten çok, yapısal bir sezgiyi dile getirmiştir. Sanatçı çoğu zaman analistten önce gelir; çünkü yazının harf düzeyinde işleyen ekonomisi bilinçdışının işleyişiyle kesişir (Lacan, 1965).


Romanın ilerleyen bölümlerinde Lol yıllar sonra S. Tahla’ya döner, kocası ve çocuklarıyla birlikte sıradan bir hayat sürüyor görünür ama aslında tek derdi o ilk sahneyi yeniden kurmaktır. Çocukluk arkadaşı Tatiana Karl ve Tatiana’nın sevgilisi Jacques Hold, bu yeniden kurulumun figürleri olur. Lol onları bir araya getirir, buluşmaları için mekân hazırlar, Jacques’i Tatiana’ya yönlendirir. Bu jestler şaşırtıcıdır; çünkü bir kadının rakibine sevgilisini sunması alışıldık “aşk” mantığına uymaz. Ama tam da burada Lacan’ın “nesne a” kavramı belirir: Lol arzu eden bir özne değil, başkalarının arzusunu mümkün kılan neden konumundadır. Onun istediği Jacques değil, arzu devresinin dönmesidir. Bu yüzden Jacques’in Tatiana’dan tamamen ayrılmasını istemez; arzu, tatminle değil, devinimle var olur. Duras’nın üslubunda tekrarların, suskunlukların, boşlukların bu kadar yoğun oluşu, yapının tam da bu noktada kurulmasını sağlar.


Lol’ün hikâyesi bakış itkisiyle de örülüdür. Duras’nın romanında bakış sadece gözün görmesi değildir; Lacan’ın Seminer XI’de belirttiği gibi bakış, özneyi dışarıdan “çakan”, onu kendisine yabancılaştıran bir çividir. Lol, Tatiana ile Jacques’i izlerken sıradan bir voyör değildir; sahneyi mümkün kılan, görünmeyen merkezdir. Jacques’in anlatıcı olması da bu yapıyı güçlendirir: Lol kendi hikâyesini anlatmaz, başkasının bakışıyla var olur. Böylece roman, voyerizmin katmanlı bir düzenek olduğunu gösterir: Lol Tatiana ile Jacques’i gözetler, Jacques Lol’ü anlatır, okur bu bakışların hepsini izler. Sonunda sahneyi ayakta tutan şey, öznenin arzu eden olarak değil, bakış tarafından yakalanmış, boş merkez olarak kurulmasıdır.

Travmatik sahne de düz bir zaman çizgisinde işlemez. Freud’un Nachträglichkeit ya da sonradanlık dediği gibi, olayın anlamı ancak daha sonra yazılır. Lol’ün on yıl sonra S. Tahla’ya dönmesi ve balo salonunu yeniden ziyaret etmesi, geçmişi geri almak değil, onu yeniden kurmaktır. Travmatik olan Michael’ın gidişinden çok, bu gidişin herkesin bakışı önünde gerçekleşmesidir. Arzunun tiyatrosu, bakışın şiddetiyle mühürlenir. Bu yüzden roman yalnızca bir aşk hikâyesi değil, bir sahne ekonomisinin zamansal yeniden işlenişidir. Duras, travmanın yalnızca bir yara olmadığını, sahnenin nasıl tutulduğuna bağlı olarak yeniden dolaşıma sokulabileceğini gösterir.


Lol’ün etik jesti de bu bağlamda okunur. O Jacques’e “benimle kal” demez; aksine Tatiana’ya dönmesini ister. Bu paradoksal istek, onun özne konumundan nesne-neden konumuna kayışını gösterir. Arzunun sürekliliği için kendi “yerini” feda eder. Lacan’ın Seminer XX’de açtığı kadınsı haz tartışmasına da burada yaklaşırız: Lol’ün “kendinden geçişi”, eksiklik kadar bir fazlalığın, phalik ölçümün dışına taşan bir artığın da sahnelenişidir. Duras’nın dili, söylenemeyenin, sesin ve suskunluğun artığının etrafında dolanır. Bu nedenle roman, aşkın birleşme vaadinden çok arzunun açık kalışının anlatısıdır.


Lacan’ın Duras’ya duyduğu hayranlık, analistin edebiyat karşısında haddini bilmesi gerektiğini hatırlatır. Tıpkı Freud’un Jensen’in Gradivasını okurken söylediği gibi, sanatçı çoğu kez psikanalistten önce gelir. Duras’nın başarısı, bireysel psikolojiyi anlatmak değil, arzunun yapısal devinimini yazıya dökmektir. Lol’ün hikâyesi, “kendinden geçişin” bir romantik sarhoşluk değil, öznenin yerinden edilmesi, boşluğa yerleşmesi ve başkalarının arzusunu mümkün kılması olduğunu gösterir.


Sonuçta Le ravissement de Lol V. Stein, öznenin “kendinden alınmasını” bir kayboluş değil, bir yapı olayı olarak sergiler. Lol’ün varlığı, başkalarının arzusunu dolaşıma sokan bir boşluğun varlığıdır. Bu boşluk bir eksikliktir ama aynı zamanda bir fazlalık, bir artık da içerir. Duras’nın yazısı bu nedenle psikanalize çok yakındır: çünkü psikanaliz de öznenin hakikatinin iç derinliklerde değil, sahnenin mimarisinde, boşluğun tutulma biçiminde yattığını bilir. Lacan’ın Duras’ya verdiği selam da tam burada anlam kazanır: edebiyat, bilinçdışının harflerle işleyen mekaniğini yakaladığında, psikanalizin söyleyebileceğini zaten önceden sahneye koyar.



Kısa Kaynaklar

  • Jacques Lacan, “Hommage fait à Marguerite Duras, du ravissement de Lol V. Stein” (1965), Autres Écrits, Seuil, 2001.

  • Marguerite Duras, Le ravissement de Lol V. Stein, Gallimard, 1964.

  • Jacques Lacan, Le Séminaire, Livre XI: Les quatre concepts fondamentaux de la psychanalyse (1964).

  • Freud, Delusion and Dream in Jensen’s Gradiva (1907).

  • Çağdaş okumalar için bkz. voyerizm ve bakış üzerine çalışmalar (örn. Joan Copjec, Read My Desire).

 
 
 

Yorumlar


İLETİŞİM

Benimle hulya.filipov@gmail.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.

 


Yüz yüze & Online

Şişli/ İstanbul

  • Instagram
  • LinkedIn
  • Facebook
  • Twitter

© 2018 Hülya Filipov . Tüm Hakları Saklıdır.

bottom of page