top of page

 “Cinsel İlişkiye İnandığımız Sürece Savaş Sürecek”: Lacan’ın Bir Aforizmasının Psikanalitik Bağlamı


Jacques Lacan’ın 1969–1970 yıllarında verdiği 17. Seminer (L’envers de la psychanalyse) sırasında dile getirdiği “Cinsel ilişkiye inandığımız sürece savaş sürecek” ifadesi, psikanalitik düşüncenin en çarpıcı ve en çok tartışılan formüllerinden biridir. Bu cümle, Lacan’ın daha ünlü aksiyomu olan “il n’y a pas de rapport sexuel” — yani “cinsel ilişki yoktur” — önermesiyle sıkı biçimde bağlantılıdır ve onun radikal sonucudur.

Lacan’ın bu ifadesi ilk bakışta paradoksal ya da provokatif görünebilir. Ne de olsa modern kültürde cinsellik ve aşk genellikle barışın, uzlaşmanın ve karşılıklı anlayışın temeli olarak düşünülür. Oysa Lacan, tam tersine, insanların cinsiyetler arası ilişkide tam bir uyumun mümkün olduğuna dair inançlarını sürdürdükçe, bunun hayal kırıklığı ve çatışma üretmeye devam edeceğini, dolayısıyla “savaşın” da süreceğini öne sürer.


“Cinsel İlişki Yoktur” Aksiyomu ve Dilin Yapısı

Lacan’ın “cinsel ilişki yoktur” önermesi (il n’y a pas de rapport sexuel) psikanalizin en temel bulgularından birine dayanır: İnsan öznesinin dil tarafından yapılandırılması ve bu yapılandırmanın yarattığı eksiklik. İnsan, arzularını ve ilişkilerini dil aracılığıyla kurar, fakat dilin kendisi özneyi hem temsil eder hem de bölünmüş kılar.

“Cinsel ilişki yoktur” demek, kadın ve erkek arasında (ya da genel olarak cinsiyetler arasında) simgesel düzeyde tam, tamamlayıcı, uyumlu bir ilişki kurulamayacağı anlamına gelir. Dilin yapısı gereği iki özne arasında kusursuz bir “rapor” yoktur; arzu ve haz her zaman yanlış anlaşılmaya, eksikliğe, bölünmeye tabidir (Lacan, 1970, s. 47).

Bu nedenle Lacan, cinsiyetler arasındaki ilişkinin bir “rapor” olarak yazılamayacağını öne sürer: Dilsel-simgesel düzende böyle bir denklem yoktur. Cinsellik yalnızca doğrudan bedensel birleşme değil, aynı zamanda fantazi, arzu ve anlamlandırma düzeylerinde de her zaman eksik ve parçalıdır.


Arzu, Eksiklik ve Jouissance

Freud’un keşfettiği üzere, arzu eksiklikten doğar. Lacan ise bu eksikliği yapısal bir özellik olarak kavramsallaştırır: İnsan öznesi, dilin içine doğmakla birlikte, tamlıktan mahrum kalır. Öznenin arzusu daima Öteki’nin arzusuyla şekillenir, başka bir deyişle arzu, Öteki’nin arzusudur.

Bu yapı cinsel ilişkide de aynen geçerlidir. Cinsellik, basit bir birleşme değil, arzulanan birliği kurmaya dönük bir çabadır; ama bu çaba özünde eksiktir. Lacan’ın kullandığı jouissance kavramı da burada önem kazanır. Jouissance (haz, aşırı haz) basit bir hoşnutluk değil, öznenin arzusunun sınırına dayanarak acıyla karışan bir fazlalıktır. Kadın ve erkeğin jouissance konumları birbirinden radikal biçimde farklıdır ve bu farklılık dilin temsil edemeyeceği bir boşluk yaratır.

Bu boşluk dolayısıyla “cinsel ilişki” tam olarak kurulamayan bir ilişkidir. Var olduğuna inanmak ise bir yanılsamadır.


Toplumsal İdealler ve İllüzyon

Toplumlar bu eksikliği tanımak yerine üzerine idealler inşa ederler: Kadın ve erkeğin birbirini tamamladığı, aşk ve evlilikle bir bütün oluşturduğu fikri, heteronormatif düzenin temelidir. Bu düzen, çiftleri belirli rollere hapseder ve onlardan kusursuz bir uyum bekler.

Lacan’ın eleştirisi burada keskinleşir: Tam da bu “cinsel ilişki vardır” inancı, insanların ilişkilerinde yaşayacakları kaçınılmaz hayal kırıklıklarını, tatminsizlikleri ve anlaşmazlıkları bastırır. Bastırılan bu gerilim ise farklı biçimlerde geri döner — bireysel düzeyde kıskançlık, şiddet, ayrılık; toplumsal düzeyde ise cinsiyetçi ideolojiler, aile içi şiddet, hatta savaş olarak.

Dolayısıyla Lacan’ın önerdiği gibi, “cinsel ilişkiye inandığımız sürece savaş sürecektir.” Bu inanç, çözüm değil, çatışmanın kaynağıdır.


Freudcu Temel: Eros ve Thanatos

Freud’un Eros ve Thanatos (yaşam ve ölüm dürtüleri) arasındaki gerilime dair kavramı, Lacan’ın yaklaşımı için arka plan sunar. Freud’a göre medeniyet, saldırganlığı bastırmak için Eros’u örgütler, ama bastırılan saldırganlık toplumsal düzeyde yıkıcı biçimde geri döner (Freud, 1930).

Lacan ise bu gerilimi daha radikal bir dil teorisi bağlamında yeniden formüle eder. Dil, arzuyu belirlerken özneyi eksik kılar ve tatmin edemeyeceği bir bütünlük vaadi üretir. İnsanlar “tam birleşme”nin mümkün olduğuna inandıkça, bu imkânsızlığın doğurduğu hayal kırıklığı başka alanlarda agresyon üretir.


Bir Söylem Eleştirisi

Lacan’ın Seminer XVII’si yalnızca bireysel psikolojiyi değil, toplumsal söylemi de analiz eder. Efendi Söylemi, Üniversite Söylemi, Histerik Söylem ve Analist Söylemi üzerinden toplumsal düzenin nasıl yapılandığını gösterir.

Özellikle Efendi Söylemi, kadın ve erkeğin “doğal” bir birlik oluşturduğu fikrini ideolojik olarak işler. Aile, evlilik, heteroseksüel normlar bu söylemin temel kurumlarıdır. Lacan’a göre, bu kurumlar cinsiyet farkının yarattığı yapısal antagonizmayı gizlemekle kalmaz, aynı zamanda o antagonizmayı yönetmenin aracı olur.

Fakat bastırılan şey kaybolmaz; yalnızca başka bir biçimde geri döner. Cinsel ilişkinin imkânsızlığı gizlenmeye çalışıldıkça, toplumsal şiddet ve savaş söylemleri büyür.


Sonuç Yerine: Eksiklikle Yaşamak

Lacan’ın “cinsel ilişkiye inandığımız sürece savaş sürecek” aforizması, bir karamsarlık değil, bir uyarıdır. İnsan ilişkilerinin yapısal eksikliğini kabul etmeden barış da mümkün değildir.

Çünkü bu eksiklik tanınmadıkça, bireyler ve toplumlar onu bir başkasında suçlu arayarak, düşman üreterek, ötekini yok ederek çözmeye çalışır. Böylece savaş yalnızca cephede değil, dilde, ailede, cinsiyet rollerinde, ideolojide sürer.

Lacan’ın önerisi, “cinsel ilişki yoktur” gerçeğiyle yüzleşmektir. Bu yüzleşme bizi daha sahici bir ilişki, daha şiddetsiz bir toplumsal hayat olasılığına açabilir.



Kaynaklar:

  • Lacan, J. (1969–1970). Le Séminaire, Livre XVII: L’envers de la psychanalyse.

  • Freud, S. (1930). Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları.

  • Fink, B. (1991). “There’s No Such Thing as a Sexual Relationship.” Newsletter of the Freudian Field.




 
 
 

Yorumlar


İLETİŞİM

Benimle hulya.filipov@gmail.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.

 


Yüz yüze & Online

Şişli/ İstanbul

  • Instagram
  • LinkedIn
  • Facebook
  • Twitter

© 2018 Hülya Filipov . Tüm Hakları Saklıdır.

bottom of page