“Ben Deli Değilim, Sistem Sapkın”: Ozzy Osbourne’un Deliliği ve Direnişi Üzerine Psikanalitik Bir Anma Yazısı
- Hülya Filipov
- 23 Tem
- 3 dakikada okunur
“Çılgınca ama işte böyle gidiyor
Milyonlarca insan düşman olarak yaşıyor
Belki henüz geç değil
Sevmeyi öğrenmek ve nefreti unutmak için”
– Crazy Train, Ozzy Osbourne
Ozzy Osbourne’u ilk ne zaman dinlediğimi hatırlamıyorum. Bazen bazı şeylerin zamanı olmaz zaten; bir ses bir yerden sızar, bir görüntü bir şarkıya karışır ve zihninde bir yer edinir. Benim için Ozzy böyleydi. Ne zaman dinlediğimi bilmesem de, ne zaman içime kazındığını çok iyi biliyorum: Karanlık bir odada, dışarının sesiyle içerinin suskunluğu birbirine karışırken, birden o çığlık gibi gelen ses… Her şeyin fazla geldiği, ama bir şeyin de eksik olduğu o anlarda, Ozzy’nin sesi fazla olanla eksik olan arasında bir yarık açıyordu.
Bugün onun ölüm haberini aldığımda bir müzisyenin değil, o yarığın kenarında yankılanan gölgenin sustuğunu hissettim. Ve sanırım bu yazı, yalnızca Ozzy Osbourne’a bir veda değil, onun bende açtığı yankıyı da bir nebze işaret etme çabası.
Ozzy Osbourne’un müziği, çoğu zaman “delilik”, “kaos” ya da “karanlık”la birlikte anıldı. Ama Crazy Train, bu temaların yalnızca içsel bir çöküşe değil, toplumsal bir çatlağa da işaret ettiğini açıkça gösteren bir şarkıydı. “Milyonlarca insan düşman olarak yaşıyor” diyordu Ozzy. Bu sözler, yalnızca paranoid bir bireysel duygu değil; bir medeniyet eleştirisidir. Freud’un Uygarlığın Huzursuzluğu metninde tarif ettiği gibi, toplumsallığın kurulabilmesi için birey, arzularından feragat etmeye zorlanır. Ama bu bastırma, öfkeyi ve nefreti dışarı taşır: Öteki’ni düşmanlaştırma, öznenin kendi içsel bölünmesini görmezden gelmenin bedelidir.
Bu bağlamda, Crazy Train bir çağrıdır: Hem bireysel çöküşe hem de sistemik çürümeye dikkat çeken, rayından çıkmış bir trenin içinden yükselen bir çığlık. O trenin içindeyiz ve Ozzy’nin sesi o çığlıkta yankılanıyor.
Ozzy’nin tüm kariyeri boyunca üzerine yapışan etiketlerden biri delilikti. Ama bu “delilik”, sistemin dışına düşmüşlüğü değil; bizzat sistemin sapkınlığını görünür kılmaktı. “Ben deli değilim, sistem sapkın” diyebiliriz onun adına — çünkü Ozzy, marjinalleştirilmişin, kenara itilmişin, bastırılmış arzuların ve söyleyemediklerimizin sahnedeki tezahürüydü.
Lacan’a göre delilik, simgesel düzenin kırıldığı yerdir; ama bu kırılma, bazen bir hastalık değil, bir etik pozisyondur. Sistemin içinde normalleşmiş şiddete karşı bireyin kendi bedeni, sesi ve arzusu üzerinden kurduğu bir direniştir. Ozzy’nin sahnedeki varlığı, bu anlamda psikanalitik bir jesttir: Dili parçalayarak konuşmak, sesi çarpıtarak haykırmak, toplumsal olanı sapıtarak ifşa etmektir.
Ozzy Osbourne yalnızca müziğiyle değil, bakışıyla da bir figür inşa etti. O siyah gözlüklerin ardındaki görünmezlik, Lacan’ın deyimiyle “bakış nesnesi”nin tersine çevrilmiş halidir: Görünmem ama bakışımı üzerinizde bırakırım. Seyirciyle kurduğu tensel, neredeyse fetişistik bağ, onu bir objet petit a, yani arzu nesnesi olarak konumlandırır.
Lacan’ın “jouissance” kavramını düşündüğümüzde, Ozzy’nin sahnesi sadece haz değil, haz-öte-hazla — bedenin sınırlarını aşan, acıyla iç içe geçmiş bir yoğunlukla — doludur. Onun sesi, bastırılmış arzunun geri dönüşüdür. O nedenle dinleyicisiyle kurduğu bağ yalnızca müzikal değil, libidinaldir. Dinlerken sadece bir şarkı değil, kendi içindeki bastırılmışla da yüzleşirsin.
Ozzy’nin şarkılarında ölüm hep vardı; ama bu ölüm bir son değil, bir geçişti. Mr. Crowley’de olduğu gibi okült figürlere duyulan hayranlık, Tanrı’yla hesaplaşmalar, günahla flört, hepsi onun söyleminde ölümün bir yeniden doğuş biçimi olduğunu düşündürür.
Freud’un Yas ve Melankoli yazısında dediği gibi, bazı kayıplar nesneyle değil, benlikle ilgilidir. Ozzy’nin ölümle olan dansı da böyledir: Kaybettiği şey bir kişi değil, bir zaman, bir inanç, bir olasılıktır. Bu nedenle de melankolisi kişisel değil, kolektiftir. Onun şarkılarındaki ölüm, toplumsal bastırmanın ruhsal bedelidir.
Deliliği Seçmek, Umudu Korumak
Ozzy Osbourne’un ölümü bir son değil; onun sesinin artık bizde yankılandığı bir geçiş anı. Onun müziği, yalnızca isyan değil, aynı zamanda umut taşır. Crazy Train, bir çağrıydı: “Belki henüz geç değil. Sevmeyi öğrenmek ve nefreti unutmak için.” Bu çağrıyı bugün daha fazla duymaya ihtiyacımız var.
Ve evet, Ozzy belki deliydi, ama o delilik bize gerçekliği daha net gösterdi. Çünkü bazı sesler, tam da sistemin içinde çatlak açtığı için duyulur.
Ben deli değilim. Sistem sapkın.
Ve Ozzy bu hakikati yüksek sesle söyleyen az sayıda insandan biriydi.
Yorumlar