Bir çocuk, hayatı keşfeden genç bir kız, güçlü bir kadın, fedakar bir anne, sevilen bir büyükanne... Birbirinden farklı sıfatlarla kadına atfedilen roller arasında, zamanla değişen hormonlarımız ve vücudumuzun işleyen biyolojik saati. Bu sırada ne yaşıyoruz ve nasıl hissediyoruz?
Menopoz, uzun süredir hakkında çokça konuşulan bir konu. Eskiden tamamen mahrem bir şeydi, her kadının özel hayatını ilgilendiriyordu. Menopozun rahatsız edici ve sansürlenen bir konu olmasının nedeni, kadının genitalitesine işaret etmesiydi.Yaşı, annenin cinselliğinin ve hazzının yansıtılmasına olanak tanır ve bunlar mutlak tabu olarak sayılırdı. Bugün ise menopoz, hem geniş açıdan hem de telefoto lensle fotoğraflanıp, kamuoyuna sergileniyor.Neden diye sormak mümkün. Bunun birçok nedeni arasında en belirgin olanı, kadın sayısının çokluğudur. Kadınlar genellikle toplumda özel bir yer edinmiştir. Menopozun ekonomik etkileri önemlidir, bu da hızla büyüyen bir pazarın oluşmasına neden oluyor. Ancak menopozdan sadece bu yüzden bahsedilmiyor, ayni zamanda birçok kadın için bedenlerinde zorlu bir donem olduğu için de konuşuluyor. Sıcak basmalarından sinırliliğe, terlemelerden kilo alımına kadar tüm bu semptomlar, geçilmesi zor bir kriz dönemi oluşturuyor. Bu süreçte tip elbette çok etkili oluyor. Ancak bu dönemin ardında, bilim insanlarının kadınlara sunduğu bu zehirli hediye sayesinde yasanacak çok uzun bir zaman kalıyor: Onların uzun ömürleri!
Böylece menopozdan sonra kadınların 30-40 yıl daha ömrü oluyor ve eğer bu yıllar zihinlerinde, bedenlerinde, özel yaşamlarında iyi bir şekilde yaşanabiliyorsa, ne mutlu onlara!
Bu nedenle kriz ama aynı zamanda da bir geçiş: Belirtiler ve semptomların zamanla kaybolup, fiziksel düzeyden psikolojik düzeye geçtiği uzun bir dönem. Bizim de tüm bu döneme, bu fenomenlere, kadınların yaşadıklarına ve istediklerine odaklanmamız önemli diye düşünüyorum. Bu yüzden, kadınlara sadece jinekolojik, fizyolojik veya biyolojik, genital organlarına ve memelerine odaklanmak yerine, onların aynı zamanda bir kalbi, bir zihni, bir bilinçdişi oldugunu unutmamak ve muhtemelen tüm bunlarla ayni anda ilgilenmenin daha faydalı olabileceği bir yaklaşımı benimsenin önemini vurgulamak önemli diye düşünüyorum.
Aile hayatından ve annelik görevlerinden kurtulmuş bir kadının varlığı, onu
arkadaşlık ya da ebeveynlik ilişkisi dışında üçüncü bir tür karşılaşmaya karşı dikkatli ve açık olmaya yöneltebilir. İşte o zaman kendini tanıyabilir, kabul edebilir, çekici kılabilir ve olası bir zevk aşığının besleyici istilasına maruz kalabilir.
GENETİĞİMİZİN BİR PARÇASI
Menopoz, kadınların genetik programının bir parçası olan fizyolojik ve biyolojik bir olgudur. Kadınlar hayatı boyunca benliğinin kontrolünden kaçan, yoğun enerjik deneyimlere maruz kalıyor. Regl, hamilelik, doğum, emzirme, menopoz gibi durumlar, kadınların hayatının seyrini kesintiye uğratır ve ‘kadınlık kaygılarından’ yoksun olmayan ekonomik fırtınalar yaratıyor.
Zamansallık periyodikte menopoz, en zor aşamadır çünkü birçok yas sürecini, yani birçok psikolojik dönüşüm operasyonunu gerektirir; doğurganlığın, gençliğin, arkaik annenin ve ödipal annenin, büyümüş çocukların, ölmüş ya da ölüme yakın ebeveynlerin yası.
BİYOLOJİK BİR SÜREÇ
Menopoz, kadınların yaşamlarında, genellikle 45-55 yaşları arasında, regl dönemlerinin sona ermesiyle tanımlanan doğal bir biyolojik süreci ifade ediyor. Tıbbi açıdan, hipofiz-hipotalamus-ovaryum sisteminin işleyişinin durmasıyla karakterize ediliyor ve bu, kadın bedeninde adet görmenin durmasıyla kendini gösteriyor. Bu da doğurganlık gücünün kaybı anlamına gelir. İlke olarak, menopoz sadece bundan ibarettir. ''Sadece bundan ibaret'' ifadesini istediğiniz şekilde değerlendirebilirsiniz… Özellikle östrojen seviyesinin düşmesi, ruh hali üzerinde önemli etkiler yaratabiliyor . Östrojen, serotonin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin işleyişini etkileyerek beyindeki ruh hali düzenleyici sistemlerle etkileşime giriyor. Bu nedenle, östrojen seviyelerindeki düşüş, depresyon, anksiyete, sinirlilik ve duygusal dalgalanmalar gibi ruh hali değişimlerine yol açabiliyor. Menopoz sırasında birçok kadın, bu hormonel dalgalanmaların neden olduğu duygusal değişimleri yoğun bir şekilde yaşayabiliyor.
TOPLUMSAL FARKLILIKLAR, HİSLERİMİZDE BİLE…
Menopozun kültürel ve toplumsal algısı, kadınların bu dönemi nasıl yaşadıklarını ve hissettiklerini derinlemesine etkileyebilir. Bazı toplumlarda menopoz, bilgelik ve tecrübe dönemi olarak görülürken, diğerlerinde yaşlanma ve kadınlığın sonu olarak algılanabilir. Bu olumsuz algı, kadınların kendilerini değersiz, dışlanmış veya çekiciliklerini kaybetmiş hissetmelerine yol açabilir.
Doğurganlık gücünün kaybı, kadınlığın, cazibe gücünün ya da normal bir cinselliğin kaybı değildir, olmamalıdır ve böyle olması için hiçbir neden yoktur. Her ne kadar menopozun herkes için yaşın bir göstergesi olduğu tartışmasız bir gerçek olsa da… Yaşlanmayı çok zor kabul eden, yaş almaya açık ama yaşlanmak istemeyen, hatta anlaşılır bir şekilde, ölmeyi bile istemeyen, ancak ölmek gerekiyorsa bile genç görünerek ölmeyi tercih eden bir toplumda asıl sorun ise yaştır. Ancak bu deneyimlerin hepsi, biyolojik ve fizyolojik süreçlerin kadınsı bir saatine tabidir ve genellikle psikolojik nedenlerle bozulur. Zamansallık periyodiktir, yani libidonun sürekli itişine tabi değildir. Kadın, bu karşıtlığı, erotik kadınlık yaşamı ile anne olarak yaşamı arasında kurmak zorunda olduğu değişimlerde de yaşar. Yeniden kadın olabilmek için, çocuk uyutma ihtiyacı duyar; bu, ‘sevgilinin sansürü’ olarak adlandırılır. Çünkü sevgilinin zamanı, artık annenin zamanı değildir.
EROTİZM VE ANNELİK KARŞITLIĞI
Menopozun ortaya çıkışı, kadında var olan erotik kadınlık ve annelik arasındaki karşıtlık sorununu yeniden canlandırır ve şiddetlendirir. Bu karşıtlığın inkar edilmesiyle, anneliğin sona ermesi erotik kadınlığın çöküşüne yol açabilir mi, yoksa tam tersine, bu karşıtlık üzerine inşa edilen bir süreç engellenmiş bir kadınlığı yüceltebilir mi? Bu durum, kadının hayatındaki bu dönemin, bu geçişin nasıl işlendiğine bağlı.
Annelikten farklı olarak, ki bu periyodik ve zamansaldır, haz dolu erotik kadınlık, cinsel dürtünün zamansızlığı ve sürekli itkisi ile işaretlenmiştir. Annelik bir saate tabi iken, kadınlık bitmek bilmeyen bir itki gibidir. Bu kadınlık ve annelik arasındaki karşıtlık, bir kadının hayatındaki beş aşamayı kapsıyor: Bebek kız çocuğu aşaması, anne bedeni aracılığıyla; küçük Ödipal kız çocuğunun ve onun nesne değişiminin aşaması; ergenlik dönemi ve son olarak yetişkin kadın ve menopozdaki kadın aşamaları.
‘Kadınsı’ tarafta, cinsel dürtüyü çelişkili bir şekilde tanımlayan şeyin en kaçınılmaz biçimde bulunduğudur; sürekli bir itki olmak ve aynı zamanda psişeyi besleyen ve yarıp geçen bir şey olmak. Freud bu konuda ''Kaynak ile hedef arasındaki yolculukta, dürtü ruhsal olarak aktif hale gelir” ifadelerini kullanır. Cinsel dürtü, libido, onu tanımlayan temel bir özelliğe sahiptir: sürekli itki. Bu itki, içgüdü ve ihtiyaçların periyodik itkilerine karşıdır. Freud, ''Dürtü, psişe için bir uyarılmadır,'' der ve ''(o) asla ani bir darbe kuvveti gibi hareket etmez, daima sürekli bir kuvvet olarak hareket eder.'' Lacan ise şu sözleri ekler: ''İtkinin sürekli oluşu, dürtünün her türlü biyolojik işlevle özdeşleştirilmesini yasaklar, çünkü bu her zaman bir ritme sahiptir [...] Dürtünün ne yükselmesi ne de düşmesi vardır. O sürekli bir kuvvettir.''
Dürtünün sürekli olarak itmesi, benliğin ise periyodik olması, Freud';un belirttiği gibi, ona bir ‘çalışma zorunluluğu’ getirir. Bu şekilde ‘ben’, ‘id’den ayrılır, uyarılma dürtüsel hale gelir ve insan cinselliği, kızışma ve östrus dönemlerine tabi olan hayvan cinselliğinden ayrılır ve sürekli itkiye sahip psikoseksüellik haline gelir. Bu, insanın temel bir özelliğidir. Freud'a göre ihtiyaç, ‘özel bir eylem’ ile doyurulabilirken, libido doğası gereği asla doyurulamaz. Kadın cinselliğini, büyük miktarlarda libidinal itkinin kaçınılmaz sürekli baskısı nedeniyle teorileştirmenin zorluğu, Freud'un ‘kadınlığın reddi’ kavramını aşılmaz bir kaya olarak nitelendirmesine ilham verir. Bu dürtü ‘eğitilemez’, ‘kendi bildiğini okur’ diye yazar Freud. Tıpkı yok edilemez bir arzu gibi, tıpkı kadınsılık gibi ve ekler: "Kadınsı olan ile dürtüsel yaşam arasında özellikle sürekli bir ilişki vardır."
MENOPOZ SONRASI KADIN VE KADINSILIK
Helene Deutsch, menopoz dönemini, ergenlik dönemine benzetmiştir. Çünkü bu, ergenlikte kazanılan her şeyden vazgeçme dönemidir. Bu dönemde aşırı bir aktivite ve hamilelik fantezilerinin yeniden ortaya çıkması, özgürleşme ihtiyaçları ve benzer belirtiler gözlemler; sanki ‘çok erken’ ve ‘çok geç’ bir araya geliyormuş gibi. Ergenlik ve menopoz, üreme sürecinin biyolojik zamanını sınırlayan iki sınırdır; bunlar, regl ve menstruasyon varlığının görülmesiyle kendini gösterir. Bu, kanın periyodik akışının, dönemlerin zamanıdır. Yani, kadınsı zamansallığı, annelik kadınsılığının ritmi ve periyodikliğini belirleyen şeydir.
BEDENSEL DÖNÜŞÜM HİSSİ
Üreme organlarının işlevinin durması, kriz döneminde gerçek bir kastrasyon olarak yaşanabilir. Helene Deutsch, bunun ‘aşılması zor bir aşağılanma’ olduğunu ifade eder. Eğer ergenlikte regl dönemi bazı ergen kızlar tarafından bir kastrasyon olarak hissedilebiliyorsa, bu bir ‘kırmızı kastrasyon’dur, oysa menopozunki bir ‘beyaz kastrasyon’dur. Bu, ''yasın renklerine, siyah ya da beyaza sahip olabilir; depresyondaki gibi siyah, boşluk durumlarında ise beyaz''. Buna ‘boş yuva sendromu’ da denebilir. Aslında, bedensel dönüşüm hissi, tıpkı ergenlikte olduğu gibi, rahatsız edici bir yabancılık hissiyle yaşanır. Aynada beden imgesinin tanınması bulanıklaşır. Kıskançlık duyguları, önlerinde tüm bu olasılıkları barındıran genç kadınlara da yönelir. Genç ve güzel bir kadının gölgesi benliğin üzerine düşer, bu da bir kıza karşı düşmanca duygular doğurabilir. Ödipal çatışma, tıpkı ergenlikte olduğu gibi, yeniden alevlenir; ancak artık rekabetin nesnesi anne değil, kızdır. Bu dönemin, her türlü süblimasyonu ve büyükannelik faaliyetlerini devreye sokan yatırımlar için en uygun zaman olduğu açıktır. Üremenin, başka bir üremenin yerini alması olarak ifade edilmiştir. Bu, kendi arkaik annesinden, kendi hazzından ya da kadının hazzından duyduğu korkunun onu yalnızca boşalmaya ya da benliğe geri çekilmeye değil, kadının ‘kadınsılığını’ keşfetmeye ve yaratmaya yöneltmesi gerektiğini varsayar.
Bu dönem her şeyden önce anneliğin yası dönemi olsa da bu durumun kadınlığın veya kadınsılığın yası anlamına gelmesi gerekmez, tam tersine. Erotizm içeren kadınsılığın serbest kalması, bazı durumlarda umut dolu geleceklere kapı açabilir.
***"Formsante Dergisi için kaleme aldığım 'Menopozda Zihnimizde Neler Oluyor?' başlıklı yazımı burada da paylaşmak istedim."
Comments