Anoreksiya: Görülmek İstenmeyen Beden, Duyulmak İstenen Arzu
- Hülya Filipov
- 23 Haz
- 3 dakikada okunur
Anoreksiya, yalnızca yemek yememe hastalığı değildir. O, arzunun en uç noktada kendini gösterdiği, bedenin sessiz bir çığlığa dönüştüğü ve varlığın yoklukla sahnelendiği bir formdur. Türkiye’de son dönemde yeniden gündeme gelen anoreksiya vakaları, estetik kaygıların, sosyal medyanın ya da zayıf olma ideallerinin ötesinde, daha derin bir sorunu işaret ediyor: Bedenin simgesel düzeyde işlevi ve arzuya verilen cevap.
Bedenin Reddi: Semptom mu, Sessizlik mi?
Anoreksiya, çoğu zaman “bedenini beğenmeyen” ya da “zayıflık takıntısı olan” genç kadınlarla özdeşleştirilir. Ancak psikanaliz açısından bakıldığında bu yorumlar, yalnızca görünenin kaydına yöneliktir. Lacan, anoreksik öznenin bedenine yönelik bu “reddi”, bir simgesel protesto olarak yorumlar. Çünkü yemek yememek, aslında “doyurulmayı” reddetmek değil, Öteki’nin (l’Autre) arzusunu reddetmektir.
Freud’un açtığı yolda Lacan, anoreksiyanın semptomatik değil, daha çok negatif bir eylem olarak işlediğini belirtir: “Ben yemiyorum çünkü sen bana veriyorsun.” Bu, annenin, toplumun ya da simgesel düzenin sunduğu her şeye karşı bir karşı çıkıştır. “Yemem çünkü sen istiyorsun.”
Yoklukla Var Olmak: Arzunun Sessiz Sahnesi
Anoreksik özne, varlığını göstermeye çalışmaz; aksine, bedenini silerek var olmaya çalışır. O artık görünmez oldukça “gerçekleşen” bir benlik tasarımı kurar. Bu nedenle bedenin silinmesi, yok edilmesi ya da inceltilmesi, aslında bir arzuya değil, bir arzuya cevap vermeyi reddedişe dayanır.
Beden burada hem simgesel hem de gerçek bir nesnedir. Lacan’ın Gerçek (le Réel) kavramı, bedenin sınır tanımazlığıyla, acının hazla iç içe geçtiği bir alanı tarif eder. Anoreksik özne, bu alanla baş etmeye çalışır. Yani hem arzunun simgesel düzeyine katılmak istemez hem de bu düzenden tamamen çıkmayı da başaramaz. Bedenin yokluğu, arzunun hem kabulü hem inkârıdır.
“Beni Besleme!”: Arzunun İmgesi Olarak Yemek
Psikanalizde yemek, yalnızca besin değil; bir arzu nesnesi, bir iletim aracı ve bir bağ kurma şeklidir. Anoreksik özne için yemek, aynı zamanda “Öteki”nin (anne, baba, toplum) sevgisinin, ilgisinin ya da baskısının bir göstergesidir. Yemek yememek ise bu sevgiye, bu kontrole, bu beklentiye cevap vermemektir.
Jean-David Nasio’nun ifadesiyle, anoreksik genç kızlar aslında bir özne olmak istemektedir; ama yalnızca kendi kurallarına göre. Yemek yememekle arzunun Öteki tarafından belirlenmesine direnç gösterirler. Ancak bu direnç, onları başka bir çıkmaza sürükler: jouissance.
Hazdan Kaçarken Acıya Yakalanmak: Jouissance ve Tekrar
Anoreksiya, hazdan kaçma çabasıyla başlar; ama sonunda hazsız bir haz olan jouissance alanına düşer. Yani özne, hiçbir şey yememekle kendini “koruduğunu” sanırken aslında kendi bedenine zarar vermeye başlar. Tıpkı Freud’un bahsettiği tekrar zorlantısı gibi, özne bilinçsizce aynı eylemi yeniden ve yeniden üretir: Yememe, yoksun kalma, zayıflama…
Bu tekrar, bir arzunun tatmini değildir; bir arzuya hiç cevap verilemediği için ortaya çıkan semptomun acı verici tekrarıdır.
Anoreksiya ve Kadın Olma Meselesi
Lacan’a göre anoreksiya, özellikle kadın öznenin kadın olmaya dair sorusuna verdiği bir yanıttır. Kadın ne ister? Kadın nasıl arzu edilir? Kadın nasıl arzular? Anoreksik özne, bu soruların yanıtını kendi bedeninden çekilerek, kadınlığına dair tüm simgeleri silerek vermeye çalışır.
Anoreksiya, cinsellikten, bedensel hazdan, toplumsal cinsiyet rollerinden geri çekilerek kurulan bir söylemdir. Bu bağlamda yalnızca bir beden sorunu değil, kadınlıkla kurulan ilişkinin simgesel bir çözülüşüdür.
Gözle Görülmeyeni Dinlemek
Anoreksiya hakkında konuşurken yalnızca beden ölçülerine, kalorilere ya da medya temsillerine değil, aynı zamanda bastırılmış söze, duyulmayan arzuya ve çarpıtılmış ilişkilere de kulak vermeliyiz.
Psikanaliz, bu semptomu bir hastalık gibi tedavi etmektense, öznenin sözünü mümkün kılan bir alan açar. Bedenin silinişiyle konuşmaya başlayan anoreksik özneye, kendi sözünü bulabileceği bir söylem alanı sunar.
Zira bu mesele yalnızca kilo değil, görünürlük değil; var olmanın neye mal olduğu meselesidir.
Okuma Önerileri
Jacques Lacan, Séminaire IV – La relation d’objet, özellikle anoreksiya vakalarının analiz edildiği oturumlar
Colette Soler, Le corps en psychanalyse – Bedene yazılmış semptomlar ve kadınlık üzerine güçlü analizler
Jean-David Nasio, Le corps de l’angoisse – Anoreksiya, beden ve anksiyete ilişkisini Lacancı perspektifle inceler
Julia Kristeva, Siyah Güneş – Melankoli, beden ve kadınlık üzerine poetik ve psikanalitik metin
Darian Leader, What Is Madness? – Psikotik yapılar içinde yeme bozuklukları, özellikle anoreksiya üzerine sade ama derinlikli açıklamalar.
Comments